Yazar

Mehmet Öklü

Yayınevi

Doğan Kitap

Yayın Tarihi

2013-04-12

Kategori

Roman


ISBN

9786050914368

Dil

Türkçe

Sayfa Sayısı

240

Boyut

14.5 x 20.5 cm.

Açıklama

"Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime" ve "Neden gülmesin gül gibi yüzler" gibi pek çok şarkıdan hatırlayacağımız bir imza: İhsan Raif Hanım

Mehmet Öklü, 2008'de Şişli Kaymakamlığı görevine başlarken, Hükümet Konağı'nın 19. yüzyılın önemli devlet adamlarından Köse Mehmet Raif Paşa'nın Taş Konak'ı olduğunu öğrendi ve yapıyı İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında restore ettirmeyi başardı.

Taş Konak'ın Türk edebiyatı açısından da önemi var: Raif Paşa'nın büyük kızı İhsan Raif Hanım (1877-1926), kısa ömrünün değişik dönemlerini bu konakta geçirmişti.

İhsan Raif Hanım, Ahmet Haşim'in "Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza Tevfik ve İhsan Raif Hanım" sözüyle hakkını teslim ettiği öncü bir şair: Beş Hececiler'in "abla"sı. "Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime" ve "Neden gülmesin gül gibi yüzler" gibi pek çok şarkıdan hatırlayacağımız bir imza. Ayrıca mitinglerde ateşli nutuklarla, şiirlerle, yazılarla Kurtuluş Savaşı'na destek olan öncü kadınlarımızdan.

Kimseye Etmem Şikâyet, İhsan Raif Hanım'ın hazin hayatını dönemiyle birlikte anlatırken, üçüncü eşi, Fecr-i Âticilerin "Sanat şahsi ve muhteremdir" sözünün sahibi Şahabettin Süleyman'a da önemli bir yer veriyor.

---

Kemani Sarkis Efendi (1885 - 1944) Nihavent makamında bestelediği şarkının hazinli öyküsü. 

http://www.musikiklavuzu.net/?/blog/bestekarlar/kemani-sarkis-efendi-suciyan-1885-1943

“Kimseye Etmem Şikâyet” adlı Nihavent şarkısıyla hafızalara kazınan Kemani Sarkis Efendi Suciyan, 1885 yılında Beşiktaş’ta doğdu. Müziğe olan sevgisini babası Üsküdarlı Kemençeci Onnik’ten alan Sarkis Suciyan, evde başlayan müzik eğitimini dönemin ünlü müzik hocalarından olan Kemani Aliksan Ağa’yla sürdürdü. Kemani Sarkis Suciyan, 1910’lu yıllara gelindiğinde, İstanbul genelinde nam salmış, aranan bir sanatçıydı.

Kemani Sarkis Efendi Suciyan’ın yakın zamana kadar sadece otuz kadar esere imza attığı tahmin ediliyor.

Müzisyenin saklı kalmış onlarca eserini bazıları ise başkaca bestekârlara mal edilen Kemani Sarkis Suciyan hakkında yayımlanmış olduğu Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan “Kemani Sarkis Suciyan’nın hayatı ve eserleri” kitabında “Ermeni Notası” olarak da bilinen Hampartzum notalarıyla farklı makamlarda bestelediği 100 şarkı ve kantosunu, batı nota sistemiyle var olduğunu anlıyoruz.

1921 yılında doğduğu şehri terk ederek ailesiyle birlikte Fransa’ya göç eden ve 1943 yılında hayata gözlerini yumana dek Paris’te yaşamını sürdüren Kemani Sarkis Efendi Suciyan, ardında, “Emelimle sevdim seni, hayatım sana kurban”, “ Seni sevmek kabahat mi güzelim?”, “ Darıldın mı gülüm bana?” gibi, sıklıkla icra edilen ölümsüz eserler bıraktı. Kemani Sarkis’in kemanı halen Paris’te, oğlu Vagharchag Sassoun Soudjian’ın ikinci eşi Suzanne Soudjian tarafından muhafaza edilmektedir.(Aras Yayıncılık, Kemani Sarkis Suciyan’nın hayatı ve eserleri )

Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime

Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime

Kimseye etmem şikayet

 

ŞAİR İHSAN RAİF HANIM
İhsan Raif Hanım 1877 de elit bir ailenin çocuğu olarak Beyrut'ta dünyaya gelir. Osmanlı'nın son döneminin başarılı vezirlerinden, Köse Mehmet Raif Paşa'nın kızıdır. Annesi Servet hanım ise, kökü Kırım Hanlarına dayanan asil bir aileden gelmektedir. İyi yetişmiş bir İstanbul Hanımefendisidir. 

 İhsan Raif özel hocalardan, Fransızca, edebiyat ve musiki dersleri aldı. Tevfik Lami Bey'den batı müziği ve piyano dersleri aldı.

İhsan Raif bir gün kardeşi Belkıs'la beraber Taş Konak'ın beşinci katındaki çocuk odasında oynarken, odasının kapısı ani bir gürültüyle açılır. Hayatında hiç görmediği, tanımadığı Reji Memuru Mehmet Ali  içeri dalar ve onu kaçırmaya yeltenir. Odadaki çocukların bağırıp çağırmaları üzerine geldiği gibi merdivenleri uçarcasına atlayıp kaçar. 

Babası Raif Paşa, kızının adını kirlendiğini düşünür. Küçük İhsan’ın yaşadığı bu kabusun üzerinden bir ay bile geçmeden, henüz 13 yaşındayken, Reji memuru Mehmet Ali ile evlendirilir. Babası Raif Paşa’nın bu kararı ömrünün dönüm noktası olmuştur.

1890 yılının Mayıs sabahı vapurla İstanbul’dan ayrılı ve 14 yıl yaşacağı İzmir’in yolunu tutar. Artık eşi ile birlikte gurbet elde yaşayacaktır. Zira hiç sevmediği kocaman bir adamın karısı olarak ayrılırken şiirler yazar İhsan Raif. Artık İzmir’de yaşamaktadır.

 Nefretini, özlem duyduğu aşkı, sık sık yaşadığı kederleri, yalnızlıkları şiirlerine yansıtır. 

Sabreyle Ali bir gün mat olacaksın, 
Ölsen dahi lanet ile yâd olacaksın

Evliliğinin üçüncü ayında hamile olduğunu öğrenir. Henüz 14 yaşındayken 1 Temmuz 1891'de oğlu Ahmet Hikmet doğar. Sevmeye çalıştığı kocası, mutluluğu artık içkide ve kumarda aramaktadır. Bazen eve gelmemektedir. Çok kötü günler yaşayan İhsan Raif, İstanbul’dan gelen bir mektupla bir başka kadın hayatında olduğunu öğrenince yıkılır.

Bu yaşadığı ortamı, duygularını kaleme almaya başlar. Yazdığı şiirlerden birisi bu güne dilimizden düşmeyen Nihavent şarkının nağmeleri ile ruhumuzda yaşar. Bu şarkı Serkis efendi’nin notalarla süslediği: 

Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime, 
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime, 
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime, 
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime. 

Gün kavuştu, su karardı, beni üzme güzelim, 
Boynun büküp düşünme gel, ver elini gidelim! 
Kara, gümrah kirpiklerin kaldır, gözün göreyim, 

Ver elini, bak, aşkıma işte şahit yüreğim

Turhan Taşan’ın “ Kadın Besteciler “ adlı kitabında ise hem güftenin hem de bestenin sahibi olarak İhsan Raif Hanım olduğunu savunuyor. TRT kayıtların Serkis Efendi’nin bestesi olduğu yazıyor. Fakat güftenin kime ait olduğu bölümünde bilinmiyor. 

Serkis Efendi ile İhsan Raif Hanım aynı dönemde yaşamışlar. Hikâye bize güftenin sahibi İhsan Raif ve bestekârı Serkis Efendi olduğunu ifade ediyor.

İhsan Raif Hanım’ın sonraki hayatı 

Sıkıntılı geçen ikinci hamileliğinden sonra 1892'de kızı Mehruba’yı kucağına alır şair. 1899’da üçüncü çocuğu Mehmet Akif i dünyaya getirir. İstanbul hasreti ancak 1904’te, 27 yaşında 3 çocuk annesi bir genç kadın olarak İstanbul a, Taş Konak'a döndüğünde sona erer. Ama kocasıyla mutlu değildir. Bir süre sonra çapkınlıklarıyla bezdiren hayırsız kocasından boşanmak için babasından izin çıkar ve kadı da tek celsede boşar. Böylelikle 15 yıllık evliliği biter. 


İhsan Raif 32 yaşında ikinci evliliğini yapar. Bu evliliği sadece 1 gün sürer. Kocası, itaat göstergesi olarak elini öpmesini ister. “ Biz iki medeni insan olarak evlendik “ diyen İhsan Raif el öpmez ve ikinci evliliği aniden biter. 


İhsan Raif 35 yaşında daha önce hiç tatmadığı bir duyguyu yaşar. Bu duygunun adı “ AŞK “tır. Dönemin “Rübab Dergisi'nin “ yönetmeni yazar Şahabettin Süleyman'ın aşkıyla sarhoş olmuştur. “Ruh İkizim“ dediği yazarla üçüncü evliliğini yapar. 1914 yılında nikâh yine Taş Konak'ta kıyılır. Konakta dönemin ünlü şair ve yazarlarının katılımıyla ( Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ruşen Eşref, Fazıl Ahmet ) edebiyat partileri yaparlar, şiirler okurlar, musiki icra ederler. 

İhsan Raif, Fecr-i Ati'ci eşi ile tüm zenginlerin sağlık tatili için gittikleri İsviçre-Davos'a giderler. O sırada Avrupa'da “ İspanyol gribi “ salgını vardır. Alp Dağları'nda romantik bir tatil geçirirlerken İspanyol gribine yakalanan Şahabettin Süleyman kurtarılamaz ve İspanyol gribi illeti çifti ayırır. Çok sevdiği eşini kaybeden İhsan Raif ile Davos'ta tanıştıkları Strasbourglu şair Bell, cenazeyi Alp Dağları'nın eteğinde toprağa verirler. İhsan Raif yeniden karanlıklara gömülür. Altı yıllık mutluluğunun bitmesinin yıktığı şair yine yazarak hayata tutunur. 

İhsan Raif, sonra Davos'tan İstanbul a dönmek için hazırlanırken, Bell “ sana eşlik edeceğim “ der ve birlikte Taş Konak'a gelirler. Burada Bell, İhsan Raif'e onunla evlenmek istediğini söyler. İhsan Raif önce tereddüt etse de “ 42 yaşındayım hayatımı yaşayacağım “ der ve Bell in müslüman olup Hüsrev adını almasından sonra evlenir. Fakat bu evlilik etrafındakiler tarafından pek hoş karşılanmaz, huzursuz olurlar. 

Bir süre sonra İhsan Raif ve Hüsrev Taş Konak'ı kiraya verirler. İsviçre-Zürih'e yerleşirler. İhsan Raif evini ve eşinin ailesini çok sever. Bir gün karnında sancılarla uyanır. Tarih 1 Nisan 1926'dır. Paris'te hastahaneye yatar. Apandist teşhisi konur. Ameliyat olur ama iyileşemez. Henüz 49 yaşındadır ve Aşiyan'a gömülmeyi vasiyet ettikten sonra ölür. Eşi Hüsrev cenazeyi İstanbul a getirir. 28 Mayıs 1926'da son yolculuğuna uğurlanır ve Aşiyan'da sonsuz uykusuna yatar. Eşinin ölümüyle yıkılan Hüsrev'in akıbeti bilinmez, adeta bir sır olur. (Kimseye Etmem Şikayet – Mehmet Öklü - Doğan Kitap - 2013)

Serkis Efendi’nin Eserleri 

 Rûy-i zerdimden haber ver ey sabâ yârânıma Acem Kürdî Curcuna _
 Seni sevdim ben aman efendim Acem Kürdî Aksak Semâî _
 Zannetme seni şimdi görüp gönlümü verdim Acem Kürdî Sengin Semâî A.Rıdvan
 Bahar oldu açtı sünbül Ferahfezâ Devr-i Hindî _
 Bir gün olacak ben gibi nâ-çâr olacaksın Hüzzâm Düyek Ahmet Râsim Bey
 Doğru söyle beyim sever misin Hüzzâm Nim Sofyan _
 Tatlı tatlı sözlerine kandığım ... Hüzzâm Düyek _
 İskender boğazı dardır geçilmez Karcığar(Uşşâk) Aksak _
 Hayrânım o güzel gözlerine cânânım ben senin Muhayyer Aksak _
 Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben hâlime Nihâvend Curcuna _
 Mihnet elinin derd ü gamından  Rast Düyek _
 Bir günâh ettimse sevdim ben seni Sabâ Curcuna _
 Karardı söndü ikbâlim ümîdim hâk-sâr oldu Sabâ Zemzeme Ağır Düyek _
 Dünyâya geldim gülmek için Segâh Düyek _
 Gözüme uyku haram oldu benim Şedaraban Ağır Aksak _
 Kayd-ı zülfünden dil-âzâd olmadım Şedaraban Curcuna _
 Mihnet-i firkatten etsem de firar Şedaraban Aksak _
 Sevdi gönlüm saklamam bir dilber-i bâlâ-ter'i Tâhir Bûselik Devr-i Hindî

_

Hazırlayan: Suat Yener

http://www.musikiklavuzu.net/?/blog/bestekarlar/kemani-sarkis-efendi-suciyan-1885-1943

https://islamansiklopedisi.org.tr/sehabeddin-suleyman

İstanbul’da doğdu. İzmir Defter-i Hâkānî müdürü olan babası Süleyman Şevket Bey, 1717-1718 yıllarında Türkmenistan’dan gelerek Sındırgı-Bigadiç civarına yerleşen Çavdarlı Ali Ağa hânedanına mensuptur. Yüksek bürokratlar yetiştiren ailenin en tanınmış şahsiyeti İstanbul valiliği, Maarif ve Dahiliye (1919) nâzırlığı, Şûrâ-yı Devlet reisliği yapan Damad Mehmed Şerif Paşa, Şehâbeddin Süleyman’ın amcasının oğludur ve başta İbn Battûta Seyahatnâmesi olmak üzere tercüme ve telif eserleri vardır. Şehâbeddin Süleyman’ın kardeşleri Memduh Süleyman ve Rıza Çavdarlı da basılmış eserleri bulunan yazarlardır. Şehâbeddin Süleyman’ın 1914’te evlendiği İhsan Râif devrin tanınmış kadın şairlerinden olup Köse Râif Paşa’nın kızıdır.

İzmir İdâdîsi (1904) ve Mekteb-i Mülkiyye’den (1908) mezun olan Şehâbeddin Süleyman’ın ilk resmî vazifesi, Eylül 1908’de tayin edildiği Maarif Nezâreti İzmir Tedrîsât-ı İbtidâiyye kâtipliğidir. Aynı yılın sonunda Vefa İdâdîsi Fransızca muallimliği ve müdür muavinliğine getirildi. Fakat “ahlâksızlığı yayıcı” suçlamasıyla eleştirilen Çıkmaz Sokak adlı piyesi yüzünden görevinden uzaklaştırıldı (Mayıs 1910). II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine siyasetle ilgilenmeye başlayan Şehâbeddin Süleyman, öğretmenlikten uzaklaştırıldığı sıralarda İttihat ve Terakkî Fırkası’na karşı Osmanlı Demokrat Fırkası (Fırka-i İbâd) saflarında yer aldı ve bu grubun yayın organı durumundaki Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde siyasî yazılar yayımladı. Muhalif tavrını aynı partinin yayın organı Yeni Ses ve Muâhede gazetelerinde başyazar olarak sürdürdü. Bu partinin çekirdeği olan Selâmet-i Umûmiyye Kulübü’nün de üyesiydi. On bir ay açıkta kaldıktan sonra Nisan 1911’de İstanbul Mekteb-i Sultânîsi lisân-ı Osmânî muallimliğine getirildi. 1914’te Dârülmuallimîn-i Âliye’de edebiyat ve Fransızca muallimliği yanında müdür muavinliği de yaptı. Son resmî vazifesi 1915’te tayin edildiği Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nde edebiyat ve İstanbul Sultânîsi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliğidir. Bu sırada sağlığı bozulan yazar basın hayatından çekilmiş gibiydi. Tedavi için gittiği İsviçre’nin Davos-Platz kasabasında İspanyol gribinden öldü ve oraya defnedildi (Ocak 1919).

Şehâbeddin Süleyman idâdî yıllarında Âhenk gazetesinde başladığı (1903) yazı hayatını yine İzmir’deki Hizmet, Haftalık İzmir (İzmir), 11 Temmuz ve Sedat gazetelerinde II. Meşrutiyet’i takip eden birkaç ayda daha sürdürdü. Mülkiye’yi bitirdikten sonra tür, tema ve konu bakımından hayli zenginlik gösteren yazılarına Büyük Duygu, Çocuk Duygusu, Donanma, Gençlik (İzmir), İkdam, Genç Kalemler, Hak, Hakk’ın İlâvesi, İctihad, İştirak, Karagözün Salnâmesi, Musavver Erganun, Musavver Eşref, Musavver Hâle, Musavver Muhit, Mehâsin, Nevsâl-i Millî, Nihâl, Piyano, Rübâb, Resimli İstanbul, Resimli Kitab, Resimli Roman, Sühâ, Servet-i Fünûn, Sabah Gazetesi, Sadâ-yı Millet, Safahât-ı Şiir ve Fikir, Şehbâl, Tenkit, Teminat Gazetesi, Yeni Nesil gibi gazete ve dergilerde devam etti. Ayrıca Fecr-i Âtî’nin çıkarmayı düşündüğü dergi yayımlanamayınca bunun yerine çok kısa ömürlü Şiir ve Tefekkür ile (2-9 Eylül 1909) Jâle (25 Kasım 1909) mecmualarını neşretti.

Şehâbeddin Süleyman 20 Mart 1909 tarihinde toplanan Fecr-i Âtî’nin öncü kurucularındandır, grubun ilke olarak benimsediği, “Sanat şahsî ve muhteremdir” sloganı da ona aittir (Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, s. 40). Bu grup içinde tiyatro, hikâye, fanteziye (mensur şiir) ve eleştiri yazılarıyla tanındı. Yeni Lisan hareketini takdir etmekle birlikte alışkanlıklarından dolayı ona katılamayacağını açıkladı. Batı edebiyatı akımlarıyla beslenip Anadolu’nun Türkleşmeye başladığı dönemin şairlerindeki samimi söyleyişi esas alan Nâyîler adlı yeni bir edebî zümre oluşturmak istedi. Dârü’t-temsîl-i Osmânî ve Yeni Tiyatro Cemiyeti gibi kuruluşların edebî heyetinde yer alan Şehâbeddin Süleyman’ın amatörce tiyatro oyunculuğu da vardır.

Hikâye, mensure ve piyeslerinde aşk, kıskançlık, ihanet, ihtiras, aile içi geçimsizlikler, çocuk sevgisi, sanat ve meslek gayreti, siyasî çekişmeler, istibdat, taassup, aydın-halk-yönetici anlaşmazlığı, nesil ve kültür farklılıklarının doğurduğu sorunlar gibi temaları işledi. Şehâbeddin Süleyman, aynı zamanda Türkiye’de modern anlamdaki edebiyat tarihi çalışmalarının kurucusu sayılır. İdâdîlerin müfredatına edebiyat tarihi konulunca (1909) ders kitabı olarak onun yazdığı Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye kabul edildi. Hippolyte Taine ve Gustave Lanson metodundan faydalanarak kaleme aldığı bu kitabı geliştirerek sultânîler için Mehmed Fuad’ın da (Köprülü) imzasıyla Yeni Osmanlı Târîh-i Edebiyyâtı adlı eseri yayımladı. Birlikte imza koydukları kitapta Köprülü’nün fazla bir katkısının olmadığı anlaşılmaktadır (Polat, Şehâbettin Süleyman, s. 118-119; Mehmet Kaplan İçin, s. 190-199).

Eserleri: Rehber-i Erib-Kâmil: Bir Muallimin Şâkirdlerine Dersleri (I-III, 1910, ilk iki cildi Brunot’dan tercüme ve adapte, III. cilt Türkçe parçalardan oluşan antolojidir); Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye (1910); Nâmık Kemal-Karabelâ Münasebetiyle (1911; Nâmık Kemal’in eserini tenkit ederek onun tiyatro yazarı, romancı, tenkitçi ve şair sayılamayacağını ileri sürmektedir); Sanat-ı Tahrîr ve Edebiyat (1911); Resimli Muktatafât (I-III, 1911-1912, antoloji); Meşrûtiyette Terbiye-i Etfâl (1912, Mehmed Fuad ile birlikte); Ma‘lûmât-ı Edebiyye (I-II, 1912-1913, Mehmed Fuad ile birlikte); Osmanlılıkta Vâhime-i Mes’ûliyyet (1913); Abdülhak Hâmid: Hayatı ve Sanatkâr (1913); Yeni Osmanlı Târîh-i Edebiyyâtı (1914, Mehmed Fuad ile birlikte). Tiyatroları: Fırtına (1910); Ben... Başka! (1911, Tahsin Nâhid ile birlikte); Çıkmaz Sokak (1911); Kösem Sultan (Rübâb dergisinde 1912’de kısmen tefrika edilen eser İnci Enginün tarafından yayımlanmıştır: Ankara 1990). Nurhan Şeşen tiyatroları üzerine mezuniyet tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). Dergilerde hikâyeleri, mensureleri, edebî tenkitleri de bulunan Şehâbeddin Süleyman’ın fikrî ve edebî tercümelerinden sadece Emil Faguet’den Aşk: Nesâyih-i Aşereden adlı çevirisi basılmıştır (1911). Küçük hikâyeleriyle ilgi olarak da bir mezuniyet tezi yapılmıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Şehabeddin Süleyman Bey”, Nevsâl-i Millî, İstanbul 1914, s. 149; a.mlf., Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Ankara 1969, s. 29-56; Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti Müsâmeresidir, İstanbul 1917; Necati Öztürk, Şahabeddin Süleyman-Hayatı ve Eserleri (mezuniyet tezi, 1955), Türkiyat Enstitüsü, nr. 366; Mehmet Öztürk, Şahabeddin Süleyman’ın Küçük Hikâyeleri, Mensur Şiirleri ve Fantazileri (mezuniyet tezi, 1967), İÜ Ed. Fak.; Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, İstanbul 1968-69, III, 1183-1189; Nurhan Şeşen, Şahabeddin Süleyman’ın Tiyatroları (mezuniyet tezi, 1969), İÜ Ed. Fak.; Bilge Ercilasun, “Şahabeddin Süleyman’ın Tenkid Görüşleri”, Mehmet Kaplan’a Armağan, İstanbul 1984, s. 117-143; Nazım H. Polat, Şahabettin Süleyman, Ankara 1987; a.mlf., “Fuad Köprülü ile Şahabettin Süleyman’ın Ortak Eserleri”, Mehmet Kaplan İçin (haz. Zeynep Kerman), Ankara 1988, s.189-199; a.mlf., “Şahabeddin Süleyman Gözüyle Namık Kemal”, Türklük Bilimi Araştırmaları, sy. 6, Sivas 1998, s. 7-22; Selâhattin Enis [Atabeyoğlu], “Son Ölen Altı Şair”, Kaplan, sy. 1, İstanbul 1335/1919, s. 6; sy. 2 (1335/1919), s. 4-6.

Nazım H. Polat

https://islamansiklopedisi.org.tr/sehabeddin-suleyman

...

http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/28433/001515628006.pdf?sequence=1

...

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/13/1648/17619.pdf