Rengigül Ural: Zaman limiti olmadan çalışmayı öğrendim

Başarılı olmanın koşulu disiplinli çalışmaktan geçer. Rengigül Ural, disiplinli çalışmanın yanı sıra kendisine “Zaman limiti olmadan” çalışmayı ilke edinmiş. Ve iş hayatının dışında çizimler, fotoğraf okumaları ve kitap yazmaya ve botanige zaman ayırmış. Ural, kitapların da kendi köklerini ararken, aslında tarihe de notlar düşüyor.

UNESCO tarafından ilan edilen “Atatürk’ün Doğumunu 100. Yılı” etkinliğin de aldığınızda görev size teklif edildiğin de hisleriniz ve bu görev sırasında heyecanlarınızı, koşturmalarınızı, sevinçlerinizi, anlatır mısınız?

1981 yılıydı. Boğaziçi’nden mezun olalı iki, işe başlayalı bir yıl olmuştu. Henüz 24 yaşıma yeni girmiştim. İkinci ve üçüncü lisanlarım İtalyanca ve Fransızca idi ve her iki kültürü bana öğretenler önce hocalarım sonra büyüklerim ama aslında dostlarım olmuşlardı. Atatürk’ün baba soyundan gelmem, yurt dışındaki eğitimlerim, farklı kültürlerdeki değerli kişilerle hemhâl olmam işimi kolaylaştırıyordu. Heyecan duyuyordum ve çok daha fazla çalışıyordum. Zevk alıyordum. Çalışmayı şayet salt paraya, salt unvana bağlarsanız ne başarılı olabilirsiniz ne de mutlu. Öyle çalışıyordum ki saat sınırı diye bir olgu düşünmüyordum.  “9.00-17.00 arasında çalışırım, aldığım ücret ne ise onu yaparım” düşüncesinde iseniz bu size sürdürülebilir başarı ve markalaşmayı getirmez. Babamdan, kayınpederimden de zaten evlerimizde, değerli hocalarımdan da okullarımda zaman limiti olmaksızın çalışma zevkini azmini ve sonucunu görmüştüm. Mesela; Londra’da Miss. Bates sınıfımızı (8 kişi okurdur Upper 6th Form’da) evine davet etmişti. Bize nefis yemeklerini güzelim bahçeli evinde tattırmıştı. O gün bizler onun misafirleriydik, öğrencileri değil. Bu bir eğitimdir ve kültürdür.

 

İstanbul Üniversitesi ile Roma Üniversitesi kardeş üniversitelerdi. Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı’nda bir “Türk Haftası” düzenlenmesine karar verilmişti. Türkolog, Türk dostu Prof. Anna Masala arkadaşım olmuştu. Ersinle birlikteliğimizi bilen nâdir insanlardan biriydi. Türk âdetlerini seviyordu. Bir tanesi de “Sözlenmek” idi. Biz de yeni “sözlenmiştik. Bu haftaya Talât Halman, kültür elçimiz olarak New York’tan davetlimizdi. Bir yandan Rektör Prof. Dr. Cem’i Demiroğlu’nun konuşma metnini hazırlıyor, diğer yandan T.C. Kültür Bakanlığı Dış İşleri ve Anna ile gidecek “hocaların hocaları” olan ekibin organizasyonunu yapıyordum; Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Prof. Dr. Nüsret Ekin, Prof. Dr. Sahir Erman, Prof. Dr. Afif Erzen, Prof. Dr. Esat Çam, Prof. Dr. Yüksel Ülken, Prof. Dr. Yılmaz Altuğ, Çinuçen Tanrıkorur, Sabiha Tansuğ, Elif ve Bedi Aran konuklarımızdı. Ne oldu dersiniz? “Mehmet Ali Ağca Papa’yı vurdu.” Gazete başlıklarına, radyo ve televizyon haberlerine yansıdı. “Kelebek Etkisi” hüznü ile tüm organizasyon, sil baştan ertelense de etkinliği 23-28 Kasım 1981 tarihinde gerçekleştirdik; “Atatürk: Tradizione e Cultura”. Roma Üniversitesi ihtişamlı bir üniversitedir. İstanbul Üniversitesi Beyazid Merkez Bina iç kısımlarını andırır.

Açılış konferansından sonra, sergiler ve müzik dinletisi süregelirken, hafta boyunca konferanslar Türkoloji Bölümü’nde devam etti. Sevgili Anna’nın konusu: “Osmanlı İmparatorluğuna Hayrân Olan Biri Mustafa Kemal Atatürk’e Nasıl Aşık Oldu?” idi. Talât Halman’ın konusu; “Türk Kültürünün Devamlılığında Görülen Özellikler”. İnsanı etkileyen bir zarâfeti vardı Talât Bey’in. Konuşma tonu, güler yüzlü ve içten yaklaşımı, alçak gönüllü hâli ve derin bilgi birikimi ile… Roma Üniversitesi rektörü ve zarif eşinin verdiği davetler ile kültür alışverişimiz ve dostluğumuz pekişti. Prof. Dr. Nurhan Atasoy aplike gelin çiçekli dantel gelinlik kumaşını Roma’da seçen, Vatikan’ı gezdiren, “İbrahim Paşa” kitabında “İbrahim Paşa’nın mezarındaki Çitlenbik ağacı”nın teşhisini babama danışan ve bunu Murat Bardakçı’nın televizyon programında konu eden değerli hocamızdı.

‘Yaratıcı Yazarlık’ Fotoğraf Okumaları’ Çizim çalışmaları ve Botanik’e duyulan ilginin size katkılarını, o an neler hissettirdiklerini, çalışırken bu kadar farklı işleri başıma iş açtım diye bir düşünceniz oldu mu?

Çok  yoğun çalışıyorsanız her  biri sizi  dinlendiriyor,  sizi   başka      mecralara götürüyor.  Bu tip insana Rönesans tipi insan dendiğini öğrendim Koç Ailesi’nin dostu değerli   bir protokol adamı olan zarif  Hasan Başar Bey’den. Kelimesine dokunmadan yer vermek isterim:
“Sayın Rengigül Hanım. Please allow me to reply in English to your question regarding my observation about you being a ‘Renaissance Woman’… Through our various interactions over many years I had known and admired you as a very courteous and modest lady who was always understated in her speech and behaviour.  As I had greater occasion to spend more time with you, year by year, I discovered you had a multitude of artistic talents… from drawing and painting, to music, to poetry.  In an age when there has been increasing pressure for deep specialisation in one’s professional life, I have often noticed how this has also spilled across to people’s personal hobbies and pleasures in life.  What is important is not so much whether one has a great talent in one or other art form, but rather that one is interested in several art forms and actually has the commitment to practice in each field oneself, and take pleasure in that practice.  The fact that  you happen to do so with considerable success is an added surprise…  What came to my mind during that afternoon, as you were showing me some of  your drawings, was how artists during the Renaissance were also ‘multi-talented’ people, able to work in many mediums to express themselves and their feelings, and it occurred to me that you were a similar type of person, which is why I called you a ‘Renaissance Woman’. I hope this explains why I made that remark.

Warmest wishes, Hasan Başar. Bangkok,

“Rönesans tipi insan” betimlemesini Şirin Devrim babası İzzet Melih Devrim için yapmıştı. İkinci kez bu betimlemeye rastladığım için mutlu olmuştu. Her uğraşım beni motive  mutlu eder.

E-Kitaplarınızda kendi köklerinize doğru bir araştırma içerisindeniz. Kitap hazırlığı sürecinde köklerinize ulaşmak, gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yöntem izlediniz?


 
Şecere yazmanın bir bilim dalı olmasını istediğimi gerek kitaplarımda gerek makale ve yazılarımda belirtiyorum. Köklere inmek, belge ve fotoğraflarla, anılarla, obje, giyim, kuşam ve yemek adetleri gibi nice yaşanmışlıklarla kaleme almak sosyal tarih ve çok önemsiyorum. İngiliz Land Lord arkadaşım 1036 yılına gidebilirken, Atatürk’ün atadığı “Güzel Sanatlar akademisinde muallim ve mimari şube müşaviri ve ders Nâzırı olarak çalıştırılacak M. Egli” kendi atalarını 1340 yılına kadar bilebilirken bizde bu konu hayli eksik ve hatta ukde olarak karşımıza çıkıyor ama asıl sosyal tarih, yaşananları geçmişten geleceğe aktarabilmek. Şecere sadece isimlerden ibaret olmamalı diye düşünüyorum. Kültürün devamlılığı için köklerimizi bilmek önemli. Geçmişi bilmeden geleceğe gidilemez.

İnsanın kendi köklerine uzanmak zor süreç içerisinde bilmediğiniz izlere ulaştığınız da heyecanlarınızı, size ilginç gelen detayları öğrendiğinizde neler düşündünüz?

Her bir yeni bilgi öğrendiğimde çok mutlu oldum ve o gece sevinçten değil uyumak, daha çok araştırma yaptım. Bunun en belirgin örneği; Rengigül Hanım’ın eşi, vakfiyesi olan Sarı Hacı Alizade Ahmet Efendi’nin Mevlevîhâne yeniden açılırken dua ederlerken bir fotoğrafını bir kitapta görmemdi. Tarihçi kardeşimiz Hasan Özpınar’a kitabı gösterdiğimde, yıllardır Afyon Mevlevîhâne’sinde duran fotoğrafı gösterdi. Hayatımda ikinci kez bu süreçte çok sevinmiştim. İlki ise kitap çalışmalarına yeni başlamıştım. 2010 yılı sonu idi. Ahmet Efendi’nin nasıl Hicaz’a, Kâbe’ye gittiğini düşünürken Semahat Hanım, “Cidde’ye gidiyorum. Sen rûhânî bir çocuksun. Seni de götürmek istiyorum. Gelir misin?” dediğinde ağlayacak oldum. O kadar sevindim. Cidde müthiş bir deneyimdi bana tıpkı Roma gibi. Vatikan’ı da Kabe’yi de ziyaret etmek ulvî duygudur bende. Kâbe’de ise gözyaşlarımı tutamadım. O sırada Semahat Hanım benim fotoğrafımı çekmiş ve cebine kaydetmiş. Onur duydum.

Kitaplar yayınlandığında eleştiriler geldi mi? Veya yayından sonra elinize bilmediğiniz bilgiler gelince neden acele ettim dediniz mi?

2017 Kasım ayında RE Books Arts Yayınevi’ni kurduk. İTO’ya üye oldum. Firma patentini aldım. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda hem yazar hem yayıncı kimliğimle kayıtlıyım. Çizimlerimi sosyal    sorumluluk projelerinde    kullanmaktayım. Kitaplar yayınlandığında takdir aldım.  “Araştırmacı yazar sanatçı” olarak anılmaktan mutluyum.

Rengigül Hanım’ın gelin çıktığı konak İstanbul Üniversitesi, gelin geldiği konak ise İşgal yıllarında Yunan Orduları komutanı N. Trikoupis’in şahsi karargâhı olmuştu. Safa Oteli’miz gibi nice mülkümüz de! Böyle bir konak bu süreçte kültür ve sanat evi oldu ve biz bu evde kitabımızı tanıttık. Eşim Ersin Ural ile ne kadar mutlu olduğumuzu anlatamam. Mimar büyüğümüz Ülker Abi Bey, Afyon’daki Osmanlı Bankası’nı onarmıştı, şahsi mülküdür. Bizleri bu tarihi mekânda ağırladı ve “İyi ki yayınlamışsınız. Eksikler olabilir ama zaman içinde telafi olur. En önemlisi ortaya bir eser çıkmasıdır.” diye bizi tebrik etti.

Kitabı kaleme almaya başladığımdan ve yayınlandığından bu yana anılarını kaleme aldığım pek çok yakınımızı kaybettim. Dolayısıyla, anıları ile yaşayacaklar. “Acele etmişim demek bir yana tam zamanı imiş.” dedim.

Dünyada bir yazarın nadir yasayacağı mutluluğu yaşadım. Düşünün ki kitabınız Rotterdam Üniversitesi’nden bir hukukçu tarafından okunmuş. Hollanda’dan Türkiye’ye geliyor ve sizi ziyaret ediyor. Sorular hazırlıyor. Heyecanından o gece uyuyamıyor. Hukuk araştırmaları konusu “İnsan Hakları – İnsani İlişkiler”. “Nisan Prens” kitabımdaki karakter “İnsan Prens”. İnsanlık yelkenlisi var. Her adada İnsanlık Limanları kurma projesi… Doğayı gözlemletiyor çocuklara… Umarım Dr. Elif Gül Yılmazlar gibi akademisyenlerin yolu hep açık olur. Bu vesile ile; bu yıl 100. yılını kutladığımız 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bize armağan eden kurtarıcımızın ruhu şad olsun dilerim.

“Dear Rengigul,

I am so pleased you have been able to record your father’s memories, and hope you succeed in publishing them. Your family history will make a  fascinating story.  And I enjoyed your Oak tree ‘nymph’ or ‘dryad’ as the     ancients used to call them!      You obviously have a great ‘interior life’. With    very best wishes for your writing up the diaries and memories. Yours     ever,”  Mark  Coode, Edinburgh

Son olarak isminizin annenizin babaannesi olması size köklere dönüşümü hatırlatıyor?

“Atalarımız hiç yaşamamış olmasın, torunlarımız yaşananları bilsin.” diye yola çıktık. Bu yol 150 yılı kapsayan zor ve meşakkatli bir yoldu. Ancak, bir o kadar zevkli bir serüvendi. Önemli olayların canlı kaynaklarını bulmak ve canlı kaynaklarımın aktarımlarını 400’den fazla kaynak kitap ile örtüştüğünü saptamaya çalışmak, fotoğraflar, kullanım eşyaları, giysiler, musikî ile belgelemek zor ama haz veren bir duygu idi. Arkeologların bir medeniyeti gün yüzüne çıkarma heyecanı yaşatıyor insana ve gerçeklerle yüzleşiyorsunuz!

Kitabı kaleme almaya başladığımdan ve yayınlandığından bu yana anılarını kaleme aldığım pek çok yakınımızı kaybettim. Dolayısıyla, anıları ile yaşayacaklar.

“Mevlevîlerin “sırlanmak” dediği “sır“ değildi yaşananlar. Kaleme alınmamış idi. 1864’den itibaren hâfızalardan kaleme dökmek, o yaşanmışlıklara ruh vermek, canlandırmak, şarkılarla, ninnilerle, resim ve belgelerle beslemek, kaynak kitapları bulmak, seçmek, okumak ve kaydetmek derken, Rengigül Hanım etrafında dönen hikâyemiz, iç içe geçmiş öykülerden oluşmaya başladı. Bir masal gibi dinlediğim, “Rengigül” anı-inceleme/hâtırat kitabını Mayıs 2011’den beri, yıllar içindeki notları bir araya getirerek, aile büyüklerime sorular sorarak kaleme almaya çalışıyordum.  Nâdiren de olsa, mekân-zaman kaymaları olduğunu gözlemliyor, daha derin, avukatların yaptığı gibi, çapraz ateş sorular sormam gerektiğini düşünüyordum. Bir taraftan da fotoğraf incelemenin püf noktalarını özümsüyordum. Günü gününe not tutmak ile kulaktan kulağa nesillere geçen, hâtıra ve gözlemlerin arasındaki farkı da bulacak okur satır aralarında. Günlük tutmanın, kaleme almanın, Erzurum Valisi iken Nâzım Paşa gibi rapor yazmanın önemini görecekler. Günlük tutulmadığı zaman, yaşanmışlıklar tabiî ki dosdoğru anlatılıyor, aktarılıyor ama zaman kaymaları olduğu gibi, isimler de unutuluyor. Hâtıraları kaleme alırken pek de kolay olduğu söylenemez. Şayet elinizde fazlaca bir yazılı ve görsel veri yok ise.” Rengigül e-kitabımızı yayın öncesi hukuk gözü ile okuyan sevgili dünürüm Aliye van het Hof’un değerli görüşlerini aktarmak isterim:

“Okuduğum kadarında bile unuttuğumuz değerlerimizi yürekten hissediyorum; zarâfet, sevgi, saygı, gönüldaşlık. Bu kitap atalarınızın kimliğinde ve geçmişinde yolculuk olmaktan öte bir saygı duruşu, kutsal bir âyin sanki ibâdet edermişçesine ulvî bir duygu veriyor. Toprağa, çiçeğe, tüm doğaya, insanî değerlere ve elbette ki Tanrı’ya, aşka saygı duruşu. Anılar içinde gezinirken önce bir gülistandan geçiyorsunuz, oradan ney sesleriyle huzur içinde bir Mevlevîhâne, hemen ardından ormanda kutsanmış ağaçların arasından sanki yukarıya Tanrı’ya bakıyorsunuz, baktırıyorsunuz. Eserin tamamı büyük ve titiz bir çalışma ve araştırmanın ürünü. Sosyolojik ve etnografik açıdan müze kitap gibi. İçinde yaşanılan dönemin belgeli bir izdüşümü sizin tâbiriniz ile. Bu anlamda da çok önemli bir kaynak niteliğinde.  Mustafa Nâzım Bey’in Erzurum Valisi iken yazmış olduğu raporlar, Osmanlı’da devletin işleyişi dolayısıyla idare hukûku açısından çok önemli, çok ilgimi çekti. Bu bölümün İdari hukukla ilgilenenlerin fevkalâde ilgisini çekeceğini ve çok önemli bir kaynak yaratacağını düşünüyorum. Aslında sayenizde bu raporun daha da gün yüzüne çıkarak, içindeki önerilerin günümüzde yerine getirilebilmesi çok güzel olur, özellikle de camilere kitaplık kurulması; bu sayede kutsal kitabımızın da emrettiği ilk kural olan “oku” ibâdetini çok önemsiyorum. Eseriniz çok önemli Osmanlı idari yapısı ile ilgili kısımdan sonra,  yumuşak bir geçiş ile tekrar bir roman tadına geliyor, böylece okuyucuyu hiç sıkmadan köklerinizin  yaşadığı topraklardaki tarihsel olaylar ile birlikte dünya ile ilgili bilgiler veriyor. Küresel bir bakış açısı ile dünyadaki tarihsel olayların (hangi hastalıklar varmış, hangi yazarlar ne gibi eserler yaratmışlar, neler yaşanmış konusunda)  örgüsü içinde vermesi açısından okuyucunun genel kültürüne çok büyük katkı sağlıyor. Eserinizde aşkın kutsanmış olarak verilmesi, kadın erkek birlikteliklerinin nasıl olması gerektiği ve ideale varmak yolculuğunda çok önem taşıyor.

Türk medenî kanunu, evlilik müessesesine fevkalâde önem vermiş ve aile hukûkunun uygulanmasını, kamu düzeninden sayarak devletin güvencesi altına almıştır, bu bağlamda aile hâkimi evlilik, nesep vb gibi konularda emredici olan hukuk kurallarını uygulamak için resen bir ceza hâkimi gibi karar verir, takdir yetkisini  öncelikle ailenin yüksek yararı için kullanır. Ancak, medenî kanun evliliğin nasıl olması gerektiği ile ilgili ip uçları verse de (sadakat yükümlülüğü, mutluluğun sağlanması, çocukların ve ailenin bakımı vb) bunun nasıl olacağı konusunu toplumun örf  ve âdetine, toplumsal kurallara bırakır. Günümüzde toplumun genelinde yaşanan yozlaşma nedeniyle gençler sâdece belki de fiziksel ihtiyaçlarını gidermek üzere evlenip, örf ve âdet, gelenekler unutulduğu için boşanmalar çok olmakta. İşte kitabınız öncelikle aşkı, sevgiyi kutsadığı için topluma örnek teşkil ediyor. Unutulan değerleri  öylesine yazıp, nadide ipekler içerisinde sanki bir müzeye koymuş gibisiniz. (Rengigül Hanım’ın Kitabı benim için sanki kitap müze gibi). Eserde çok sevgili eşiniz Ersin Bey’in çalışmaları fevkalâde önemli, bu çalışmaların kitabın ilgili yerlerinde olması çok ama çok güzel düşünülmüş. Ben de geçmişe yolculuk yapacağım galiba, hem kendime hem de Rengigül Hanım’ın kitabı sayesinde, sizlerin hikâyeniz ile yakın tarihimize.  Anı kitaplarını çok önemsiyorum, yaşanmışlık ve hikâyeler ve hayatın örgüleri içinde yakın geçmişe yolculuk.

Elinize, yüreğinize sağlık, şimdiden sizi en içten duygularla kutluyorum. Babaanneniz ve aile büyükleri ile yaptığınız sohbetler eşliğinde genç kızlara verdiğiniz öğütleri fevkalâde önemsiyorum. Kadın erkek birlikteliklerinde ideale ulaşmak adına birebir reçeteler. Aile danışmanlarının çok ilgisini çekecektir, ben de elimden geldiğince sizin isminizi vererek, ailenin korunması adına öğrencilerime bahsetmek istiyorum izniniz olursa. Ailenizin hayat örgüsü içerisinde ülkede gerçekleşen sosyal olayların tarafsız bir anlatımı, güzel duygularınız, yorumlarınız. Gökten bir elma düşmüş…”

İnsanın tek referansı kendisidir. Kendinizi değişen dünyaya adapte ederek geliştirmeniz ve ilk günkü heyecanla çalışmanız sizi başarılı yapar. Evlilikte de. Bu ay gerek iş hayatımın gerekse de eşimle birlikteliğimin 40. yılını kutluyorum. İlk günkü heyecanım ile. Hayat evre evre, her evrede çalışmak, üretmek güzel. Maddi ve manevî tatmin ve başarı insanı çok mutlu ediyor.

Kıymetli söyleşiniz için çok teşekkür ederim. Bana doğum günü haftamda sürpriz oldu. Sözlerimi kitaplarımın felsefesi ile bitirmek isterim: Sevgi ve barış dolu bir dünyada el ele zarafetin zaferinin bestelenmesi dileklerimle.

https://www.guncelkadin.com.tr/2020/06/21/rengigul-ural-zaman-limiti-olmadan-calismayi-ogrendim/

 

Diğer Haberler

Tümünü Görüntüle
devamını oku..
devamını oku..
devamını oku..
devamını oku..