Yazar

MAHMUT CÛDA

Yayınevi

Yayıncılık Matbaası

Yayın Tarihi

1973-01-01

Kategori

Sanat


ISBN

-

Dil

Türkçe

Sayfa Sayısı

48

Boyut

13.5 x 19.0 cm

Açıklama

“Nasıl olduysa, oldu. Mühendis Yüksek Okulu üniversite oldu. ‘Komşuda pişer bize de düşer’ diyen öteki yüksekokullar da peşine takıldılar. Kapanın elinde kalan bir fakülte ve kürsü furyasıdır başladı. Giderek artan mali yük de mirasyedi çarçuruna dönerek günümüze kadar ulaştı. Yalnız Harp Okulları bu akımın dışında kaldılar. Oysa Kara, Deniz, Hava Fakülteleriyle tam kuruluşlu bir üniversite daha kazanabilirdik. O zaman kurmaylık doktora bölümü olur, akademik kariyer uyarınca da Ordinaryüs Profesör Doktor General, Profesör Doktor Yarbay, Doçent Doktor Yüzbaşı gibi titr sahibi subaylar yetişirdi. Neden umursamadılar acaba?”

“Yüksekokullar birbiri ardından finişe varmak için çabalayıp dururlarken öz üniversite de kendi payına biyolojik değişimlere uğradı. Örneğin, bazı fakülteler kozaya girip Yüksek Öğretmen Okulu biçiminde çıktılar. Bazıları da kuluçkaya yatıp fakülte civcivlediler. Aralarında ikizler bile var. Olacak şey değil ama bilimin gücü nelere yetmez ki!.. Anlaşılan pratik adamlarıyla sanatçılar da bu yeteneği sezinlemiş olacaklar ki güçlü görünebilmek için cübbe giymeye özendiler.”

“Vaktiyle ‘Sanayi-i Nefise-i Mekteb-i Âlisi’ adında bir okul açıldı. 1925’ten sonra Güzel Sanatlar Akademisi oldu. Derken, yüksekokullar yasası çıktı. Mimarlık bölümü baş eğdi ve yükseldi. Öteki bölümler de haklarını yitirip ortaya düştüler. Bir çatı altında iki basamak kullanışlı olamadı. Üsttekiler yukarıdan baktılar, alttakiler de aşağılık kompleksine tutuldular. Düşündüler, taşındılar. Eksik dersleri tamamlayıp lise eşitliği sağladılar. Üç sınıfa ayırdılar. Adını Orta Kısım koydular. Arkasından dörder sınıflı Yüksek Bölümler eklediler. Az sonra da orta kısımları kaldırdılar. Liseden öğrenci alarak bütün bölümleri eşitlediler. Bu kez, öğrenciler yüksekokullu hocalar değil, kendilerine yakıştıramadılar (Zeki Faik İzer’e müdürlüğü sırasında yüksekokul mezunu edebilmek için ekstradan kapalı kapılar ardında sınav yapılması gibi. B.P). Bir puntunu bulup kendilerine de birer diploma verdiler. Tam rahat edecekleri sırada Mühendis Yüksek Okulu, Teknik Üniversite oluverdi. Komşu çatlatırcasına bir de Mimarlık Fakültesi kurdu. Akademi’yi bir tasadır aldı. Giderek kara sevdaya dönüştü. Durmadan makyaj tazeleyerek Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin peşinde koşar oldu.”

"Sanat doğuşa bağlı bir veridir. Öğretilir nesne değildir. Bilim akıl işidir, müspettir. Öğretilir. Sanat ise doğuşa bağlı bir veridir. Öğretilemez. Sesi güzel olmayan neyleyebilir ki opera artisti olsun. Bununla beraber birçok güzel sanatlar okulu vardır. Bir şeyler öğretiyor olsalar gerekir. En ünlülerinden birini, örnek olarak Paris'tekini ele alalım. Neleri ne kadar ve nasıl öğrettiklerini gözden geçirelim. Paris okulunun adı, Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'dur. Zaten buraya ortaokuldan öğrenci alınır. Belirli sürelerle açılan türlü yarışmalardan geçirilerek sınanır. Ama yüksek sanatçı diye ellerine diplomalar verilmez. Çünkü dünyanın her yanında sanatçının öğrenim belgesine değil, yaptıklarına bakılır. Sanat değeri varsa, üstelik de alkışlanır ki herkese nasip olur şey değildir." 

 

MAHMUT CÛDA, Fethiye'de doğdu. 1918'de girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi'nde (Mimar Sinan Üniversitesi) Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde resim öğrenimi gördü. 1923'de Münih'e gitti. Orada 18 ay süre ile Hans Hoffman'ın atölyesine devam etti. 1925'te İstanbul'a döndükten sonra yine Çallı atölyesinde çalıştı. Resim öğrenimi için açılan bir yarışmada kazandığı burs ile gittiği Paris'te Ecoles des Beaux Arts'da Lucien Siomon'un öğrencisi oldu. 1928'de İstanbul'a dönerek İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde Namık İsmail'in yanında öğretmen olarak göreve başladı. 1929'da Müstakil Ressamlar ve heykeltıraşlar Birliği'nin kuruluşunda görev aldı. 1949'da TBMM için çeşitli resimler yaptı. 1950'lerde Türk Ressamlar Derneği'ni kurdu. 1952'de sekiz sayı kadar çıkan Güzel Sanatlar Dergisi'ni yayımladı. 1982'de Kıymet Giray tarafından hazırlanan kitabı İş Bankası tarafından basıldı. 1987'de Mimar Sinan Üniversitesi'nden profesörlük unvanı verildi. 26 Mart 1987 Perşembe günü İstanbul'da öldü. 

En çok işlediği konu natürmorttur. Natürmortlarındaki nesneleri doğal görünümler içinde, biçimsel bir yorumlama olmaksızın betimler. Hem nesneleri, hem de ayrıntıları resim yüzeyine düşünülmüş bir düzen içinde yerleştirir. Bu nesnelerin doğal dokusunu tüm ayrıntılarıyla görülebilecek biçimde verir. Ama bu öğelerin maddeleri arasındaki doku farklılığı boya tekniğine yansımaz. 

Boyayı tüm tuvale hemen hemen aynı kalınlık ve düzlükle sürer. Resimlerin her noktasına eşdeğerde yaydığı ışık, gölge, yarıgölge ve refle olgusu nesneden nesneye veya bir renkten diğer renge geçerken uyguladığı buğulu pasajları ile öğelere volüm kazandırır. İllüstrasyonlarında ve karikatürlerinde daha değişik bir tutumu vardır. Kişilerin karakterlerini natürmortlarında ve desen portrelerinde görülmeyen deformasyonlarla verir.