Açıklama

"Erkeğin Cebine Bakılmaz, Evin Beti Bereketi Kaçar.” Derdi. 

Babamın ve halamın kaş-göz işaretiyle büyütüldüm, şöyle ki; eski ağır, vakur profesör, dekan ve rektörleri bir düşünün ama sadece Türkiye'dekileri değil, İngiltere, İtalya (İtalyan Bilimler Akademisi üyesi olduğu için) Amerika ve Fransa'dakileri de. Eve misafir olarak gelirler, hemen hemen her gün misafir. "Hoş geldiniz"den sonra, babam aynı Kuru Kahveci Mehmet Efendi gibi bir surat ifadesiyle baş parmağını ve işaret parmağını birleştirerek hafifçe dudağına götürür ve en keskin bakışıyla gözümü delermiş gibi bakar. Tabii hemen kalkarım yerimden ve kahveleri "Nasıl alırsınız?" diye sorarım. Kahveler bir seremoni edası içindeki düzgünlükte gelir, ikram edilir ve biraz oturulur. Babamın kaşlar yukarı doğru kalkar ve ben müsaade isteyerek odama giderim ders çalışmak üzere, ya da mutfağa yardıma. 

Ya halama ne demeli, (Eniştem Kıbrıs Barış Harekatı'nda önemli görevi ve sonrasında başka önemli görevleri olan üst rütbeli bir deniz subayı idi) Levent’teki evin 2. büyük odasına beni alır. Genç kızlar nasıl bacak bacak üstüne atar, nasıl kahve tutar, bir fincanı, bardağı elinde nasıl tutar ve nasıl sakız çiğneniri defalarca gösterir ve başımın üzerine kitap koyarak ve ağzıma bir kurşun kalem sıkıştırarak beni eğitirdi. 

Anneannem ise “Erkeğin cebine bakılmaz, evin beti bereketi kaçar.” derdi. Yani evlendiğin zaman eşinin pantolon cebine, cüzdanına bakma demek. “Senin paran, benim param olmaz, ortak havuzdan harcanır. Evin beti bereketi kaçar.” derdi. Ben de harfiyen uydum. 

Şimdiki gibi cep telefonları tabii onların devrinde yoktu. Cep telefonundaki mesajlardan nice kıskançlıklar yaşandığını duyunca hep aklıma anneannem gelip, gülüyorum.