Açıklama

“İnsan Olmak”ı İrdelemek

Sandoz, Ciba ile birleşti Novartis oldu. Birleşme süreci çok sancılı geçer. Müthiş bir deneyimdi. Birleşmelerde “1+1=1’dir.” diye bilinir ve o süreci hakkıyla yönetebilen yöneticiler, başarılı yöneticilerdir. Ne ilginç ki Semiha Baban (Selim Baban’ın kızı, Yaşar Kemal’in eşi) yine yanımda idi. O da yıllar sonra, YASED’ten Sandoz’a geçmişti.

CEO Erman Atasoy, eşi Jutta Hanım, Sandoz’un Orta Doğu Başkanı Mr. Alexandre F. Jetzer, Drs. Güzin - Edgar Poffet’in; “Sandoz’dan sonra Koç’a geçilir.” diye beni yüreklendirmeleri çok hoş ve unutulmaz bir anımdır. Bir çift, çiftli modern gümüş şamdan hediyem hâlâ yadigâr olarak durur, onları anarım. Erman Bey’in, Jutta Hanım’ın kalbimdeki yeri, benim de onların yüreklerindeki yeri özeldir, güzeldir, diğer çalıştığım değerli büyüklerim gibi. İki heyecan birden yaşıyordum. Hem yeni bir iş, hem de mesleğime yıllar sonra kavuşma. Ne güzel bir mutluluk değil mi? Sandoz’dan emekli değilim ama her yılki Emekliler Toplantısı’na çağırırlar. Sevildiğini, sayıldığını yapmacıksız hissetmek, parayla satın alınamayacak bir duygudur.

Rengigül Hanım’ın 1859 yılı ile başlayan kitabımı, yeni kaleme aldığım zamanlara gelmiştik. Yıl 2011. Ben, neredeyse on altı yıldır, “mental retardy” bir genç hanıma destek vermekteydim. Kardeşi ve hanımı da Kâbe’de görevliler. Her gün bana dualarını gönderirler. Bu da her kula nasip olmaz, çok şükür. Ara sıra ziyaretime gelirler, bir geldiklerinde sorayım demeye kalmadı! Hacı Ahmet Efendi’den dolayı, daha da yeni yeni bütün anıları birleştirirken, fotoğrafları tararken, Kâbe’yi ziyaret etmek istiyordum, içimden. “Kâbe’ye o devirlerde nasıl giderlerdi?” diye düşünürken, bir sabah Semahat Hanım, “Sen ruhanî, inançlı bir kızsın. Nüsret ile konuştuk. Seni de yanımda Cidde’ye götürmek istiyorum. Gelir misin?” dediğindeki duygumu, sevincimi, mutluluğumu anlatamam. Allah, benim iç sesimi hep duyar. 

Babam Florence Nighthingale’de kalp damarlarından ameliyat olduğu saatlerde, Semahat Hanım arayarak, kendisine dualarını gönderdiğini içten söylediğindeki gibi bir histi, bu yaşadığım. Sevdiklerinizin, yakınlarınızın hasta olmaları, hastahane koridorları… Hele ki ana, baba, çocuk, sevgili, eş… Kaç kat yabancıya, ağlıyor yüreklerimiz… 

Bu duyguyu da çok iyi biliyordum. Zira 1992’de annem, kanserle mücadele veriyordu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde. Doç. Dr. Macit Arvas, “Ca.” bulduk dediğinde, “Ca nedir doktor bey?” diye sormuştum. Yüzündeki ifade ile ne manaya geldiğini de öğrenmiştim."Ca"; "canım"ın kısaltılmışı değildi ama canım idi. "Ca"nım acıdı doktor bey!” demekti. “Ca” ile tanıştığım an, sırtımın tam ortasında bir damla yavaş yavaş süzüldü belime doğru, ilk kez ve bu terimlerin nasıl ve neden dilimize girdiğini de anladım. Arkadaşlarımız, dostlarımız pervane oldular. Sandoz’dan, Dr. Altan Demirdere’nin, o Galatasaray Liseli ruhu ile “Kan lazım olacaksa, benden isteyeceksiniz, Rengigül Hanım.” demesi, hele birlikte çalıştığım, babam gibi Kabataş Liseli, CEO Erman Atasoy ve zarif eşi Jutta Hanım’ın insanlığı, desteği nasıl unutulur? Bir ay izin verdiler, anneme baktım bir hemşire gibi ve çok şükür ki atalarının kitabını görebildi. 

İşte!... İnsan “ol”mak…

“Ben sizin gibi muhterem bir hanımın böylesi şahsiyetlerle birlikte çalışmasına karşı yadsınmaz bir hayranlık duyuyorum! Aslında “management” okullarında ders olabilir, sizin yaptıklarınız, biliyor musunuz?” B. A., Lyon, 2014

Bir bütünün içinden tadımlık… Kaleme almaya devam edelim ki bizden sonraki kuşaklar bu güzel insanları anabilsin.