Açıklama

"Maksadımız İngilizler gibi..." ile "alafransez"e izdüşüm!

Ali Sami Yen, "İngilizler gibi"ye özenmiş.

1905'ten itibaren "İngiliz gibi" ne yapıldı? Ya da "İngiliz gibi"den ne anlıyoruz?

1905'ten itibaren dedeler nineler, semt kütüphanelerine torunlarını ellerinden tutup birlikte kütüphanede kitap okudular mı? Kütüphanelerden ödünç kitap alıp, zamanında verdiler mi?

1905'ten itibaren dedeler nineler mahalle dans kulüplerinde dans ettiler mi ve çocuklar dans eden büyüklerini gördüler mi?

1905'ten itibaren nineler ve dedeler çocuklarıyla, torunlarıyla opera izlediler mi? Tiyatro... Çocuk filmlerine birlikte gittiler mi?

1905'ten itibaren "Futbol, beysbol, kriket, eskrim..."den zevk alarak ve birbirlerinin hazlarına, tercihlerine saygı ile çocuk ve torunlarıyla hoşça vakit geçirdiler mi?

1905'ten itibaren "apéro" keyfi denilen akşamları mumlu, musikili ev ortamında nineleriyle dedeleriyle, büyükleriyle sohbet ettiler mi?

1905'ten itibaren çocuklar bir soru sorduklarında nineler ve dedeler evdeki kitaplıktan dünya atlası çıkartıp bilgilerini aktardı mı?

1905'ten itibaren ninelerinden dedelerinden piyanolu evlerde büyüdüler mi? Birlikte piyanonun tuşlarına bastılar mı?

1905'ten itibaren evlerinin oda ve banyo duvarlarını duvar kâğıdı ile döşediler mi? Hep birlikte "room change" hazzını aldılar mı?

1905'ten itibaren ninelerin ve dedelerin yadigarlarına sahip çıkan torunlar büyük saray bahçelerinde kurulan "antique road show" gibi uzmanların yön verdiği oluşumlarda bulundular mı?

1905'ten beri uzar gider...

Dün medya haberleri, yorumcuları izlerken (objektif olarak) üzüldüm. Türk sporu adına, Türk futbolu adına...

"İngiliz gibi" hiçbir zaman dilimi olunamaz.

Prof. Dr. Ali Uras'ın başkanlığı dönemini övgüyle bahsedildiğini de paylaşımlardan okumuştum. Borçla devralmış ve varlık yaratmış. O dönemin insanları, yaşam tarzları, eğitim disiplinleri ve bir önceki nesilden (savaş gördükleri için) aldıkları terbiye, otokontrol başka türlü idi.

Şu sıralar Ord. Prof. İhsan Hilmi Alantar'ın e-kitabı projesi üzerinde çalışıyoruz eşim ve BÜ'den arkadaşımla. Bu yaşantıda örnek alınacak nice paragraf var. Tadımlık:

"Sakarya zaferinden sonra sayın Vekil Adnan Adıvar, bizi daha içerilerde birer vazifeye tayin ettiler; İhsan’ı Kayseri’ye, beni de Giresun’a naklederek hareket emrini verdiler. Lâkin vesait namına kağnıdan başka bir şey yoktu."İhsan Hilmi’nin Büyük Sakarya Meydan Muharebesi’nde ve daha evvelki harpler esnasında zabitan hastanesi ittihaz olunan Ankara Memleket Hastanesi’ndeki mesaisi de kayda değer. Mumaileyh, alafransez hastane gömleğini giyerek ve hiç şaşırmayan muntazam devam ve faaliyetle, dert dinleme hususundaki toleransile, önemli hizmetler görmüştür. İhsan, İkinci İnönü zaferinden sonra vekâlet emriyle Malatya’ya kadar bir tetkik gezisi yaparak Vekâlete mühim bir rapor vermiştir."

Ali Sami Yen, Hasnun Galip de, Ord. Prof. Dr. İhsan Hilmi Alantar dönemi çocukları idi!.. Başarıya odaklı idi. Dün bir spor yorumcusu ise "Futbolun kıblesi GS değil, paradır." dedi.

"Her çeşit spor faaliyetini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lâzımdır." diyen Mustafa Kemal'in de Hasnun Galip'in de Ali Sami Yen'in de kemikleri sızlıyor anlaşılan. "İngiliz gibi oynamak" bir "goodwill" anlaşılan. "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim." de...

Ne üzücü değil mi?

Saygı ile,

Rengigül Ural, 12 Ocak 2021