Açıklama

 

Annem Güler Yaltırık,  22 Mart 2021, Pazartesi sabahı gözlerini İstanbul’da yumdu. Covid-19 önlemleri gereği dostlarımızın sağlığını düşünerek sessizce ve dualarımızla Zincirlikuyu’daki aile kabristanına defnedildi. Güzel bir çocukluk döneminden sonra da güzel de bir hayatı oldu. Kendisine ilk form veren Rengigül Hanım’ın oğlu Haydar Bey’di. Sonra tabii babamla birlikte Büyük Britanya ve Avrupa deneyimleri. Tadımlık da olsa nasıl form aldığını aktarmak isterim: 

 “Tüm ailenin ve neredeyse tüm zamanların kıymetli hekimi Dr. Salih Bey ve Başhekim Nezih Bey ile Adil eniştesinin Mevlevîhânesi ve tabiî ki sevgili “Victor”uyla şifa bulur minicik Güler. Bahriye annesinin, Rengigül ninesinin sabrı, Haydar babasının anlayışı ve şefkatiyle hiç kuşkusuz. Bir fiske vurulmadan, bir kötü söz duymadan, aile içinde küfür, argo, beddua hiç işitmeden büyür. Tatlı tatlı nasîhat, masal, ninni dinleyerek.”   

“Masada sofra adabını, çatal bıçak tutmayı öğrenerek. Hem de Haydar Bey’in “Hadi kızım. Şimdi sana, çatal bıçakla nasıl balık yenir, kılçıklar nasıl ayıklanır onu öğreteceğim. Balık ayıklamayı adabıyla öğrenirsen, cemiyetin içinde utanmaz ve utandırmazsın.” dediği ve diğer öğretileri kulağında küpe olarak.”   

 “Hadi bakalım Güler, sol eline çatalını, sağ  eline bıçağını al kızım. Bıçak ile karnından kes, dağıtmadan boydan boya ikiye ayır. Orta kılçığını bıçakla açarak al, yavaşça. Baş kısmından itibaren. Bak işte böyle! Sonra, tabağının yanındaki kılçık tabağına koy. Kılçık koyacak tabak yanlarda durur.  Karın kısmından bıçakla, kuyruk kısmına kadar bıçağınla ittire ittire ayır.  Sırt kısmını da öyle yaparsın. Sırtta da olur kılçık. Anladın mı? Evet, işte öyle, aferin. Yine de dikkat et!” 

“Tüm botanik kongrelerine katıldım, anneni de her defasında götürdüm diyebilirim.  Madrid, Sicilya, Atina, Dolphin, Floransa, Roma, Paris…  Sempozyumlarda ülkemi temsil ettim. Ne heyecan! Berlin, Alman Dendroloji Cemiyeti 100. Yıl kutlamaları, krallarının kaldığı yer Austin… Polonya’ya özel davet ile konferans vermek üzere çağırıldım. Prof. Dr. Browicz, Prof. Dr. J. Zielinski  dostlarımızdı. Annen Polonya’da haşhaş çiçeklerini görünce “Haşhaş ekmişler. Demek burada yetişiyor.” dediğinde ve eliyle haşhaş tarlalarını gösterdiğinde annenin de doğayı ne kadar iyi tanıdığını anladılar ve mutlu oldular. Kendisine şahane, kıymetli bir Polonya amberi broş hediye ettiler. Tarihi Borscht çorbası ikrâm ettiler bir gün. Pek sevmiştik. Annen İstanbul’da da aynı lezzette yaptı. Biz de her yabancı ülkeden gelen dostları evimizde,  annenin lezzetli yemekleri ve Haydar Bey’den gördüğü konuk ağırlama ile ağırlamaya gayret ettik.”  

“Princes Street’te çok güzel büyük kumaş mağazaları vardı. Kumaş seçmeden önce, model seçersin. Mağazadaki hanım sana bakar, bedenini söyler. Kaç bedensin; 38, 40, 42… Ne ise… Vücuduna göre… “Bu size olur.” derdi. Şöyle bir bakardı vücuduna. İlk önce modelini beğeniriz. Ondan sonra patronunu verir. Sonra kumaşı seçeriz. “Kumaş aldıktan sonra model ve patron olmaz.” derlerdi. Yine, İskoç eteklik “Kilt” kumaş torbasında, o kumaştaki renklere uygun yün yumakları, şişleri ve modelleri satılırdı. Hepsini bir arada ve uyum içinde zevkine göre bulabilirsin. Yıllar sonra git, aynı yün renginde aynı yumağı  yine bulursun. Moher, yün, kaşmir, hafif  yünlü, yumuşacık kaşmir gibi angora, “lampswool”. Nasıl oluyorsa “kazan hep aynı kazan”!  Formül değişmiyor. Mürdüm eriği, elma yeşili, deniz mavisi… Fermuar, düğme, iplik poşette bir arada. İç içe kombin yapıyorsun kendine. Şık giyinmek, uygun giyinmek bir sistem ile öğretiliyor. Kumaş seçtikten sonra yün bulayım, sonra model seçeyim yok!” “Rengigül” kitabının satır aralarından…

150 yıllık aile şeceresi “Rengigül” kitabının yazılmasını yürekten arzu eden annem, “Sen en büyük mîrâsı bırakıyorsun.” diyerek beni öpmüştü.  Bu ata yadigârı mîrâsa “L’héritage” diyorlar. “Heritage”e benden karınca kaderince, yapabildiğimce bir örnek, bir damla. Takipçi değerli bir okurumun vesilesi ile yeni sisteme göre de kitabımızı  revize ettim. Annemin bu ikinci yayını da çıktığında görmesini isterdim. 

“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey müstesnâdır: Sadaka-ı câriye, istifâde edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlât.”  diye kayıtlarımda olan kıymetli bir sözle annemi uğurlamak isterim. 

Eksik olmasın tüm dostlar, akrabalar, sevip sayanlarımız aradılar, mesaj yazdılar. Arkasından dua edenler hayli çok oldu. Semahat (Arsel) Hanım içten dualarıyla, Nihat (Gökyiğit) Bey Amca güzel sözleriyle, kızı Vahide Hanım gibi nice değerli büyüklerimiz beni yalnız bırakmadı. Kumru (Sorguç) Abla her zamanki dualarını gönderdi, şiirini okudu o tatlı sesi ile. Koç Holding’den dostlarımız… Divan İK müdürü… Divan Pastaneler genel müdürü “Emrinize amadeyiz” diye tek tek telefon ettiler. Kıymetli dostlarımızdan bazıları VKV-Arter, GEV “Burs Fonu” bağışlarıyla çocukların okumasına katkıda bulundular. Bazı değerli arkadaşlarımız TEMA kanalı ile fidanlar dikerek ülkemizin ağaçlanmasına vesile oldular. Tekrar teşekkür ederim. 

Annem Güler Yaltırık, Levent’teki evine yakın “Köy Çocukları Kalkındırma” gibi bildiği, güvendiği kurumlara yardım ederdi zira babası Haydar Bey’den öyle görmüştü. Annesi erken vefat etmiş komşu kızları varsa mutlaka ve mutlaka doğum günlerinde pasta yapardı. Bir elbise diker ya da bir örgü hediye eder veya harçlık verirdi.
Haydar Bey’in vazgeçilmezleri: Kızılay. Çocuk Esirgeme Kurumu. İş Bankası. Terakki Servet Bankası imiş.  “Teşekkür. Himayei etfal riyasetinden: Marif sineması müsteciri Haydar beyin 23 nisan 929 gününe ait sinema hasılatını He.c ne tahsis etmek suretile gösterdiği muavenet ve hamiyetten dolayı cemiyet namına alenen teşekkür olunur. Haber Gazetesi.” (Hasan Özpunar Arşivi. Değerli tarihçi kardeşimize sonsuz teşekkür ederim.) – “1929 (23 Nisan) Çocuk Haftası kutlamalarını başlaması nedeniyle Himaye-i Etfal Cemiyeti yöneticileri ve bir grup çocuk Gazi Mustafa Kemal tarafından Çankaya’da kabul edildi. Ankara Palas’ta yapılan çocuk müsameresine Mustafa Kemal katıldı.”

Ne güzel bir dedem varmış! 1929 yılında 29 yaşında sinemasının bir günlük hasılatını 23 Nisan’da, Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlamış ve teşekkür almış. Ve… “Sen en büyük mîrâsı bırakıyorsun.”  diyorsa bir anne… Ne mutlu bana! Gelecek kuşaklara aktarılacak olan belki de en önemli mîrâs; kültür mirasıdır. Nur içinde yatsınlar nice güzel huylarıyla… Güzel halleriyle hatırlansın dilerim.