Açıklama

Yunus Emre Yılı – UNESCO 2021 kapsamında köşe yazılarımda Yunus’u anmaya devam ediyoruz. Bu defa Ankara Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü mezunu, opera sanatçısı olarak Devlet Opera ve Balesi’nde göreve başlayan ve hayatını meslek sevgisine, müziğin özellikle çocuk gelişimindeki olumlu etkileri çalışmalarına adamış, ödüller almış İpek Mutaf Böler ile Yunus’u işleyeceğiz.  

“Nasıl memnun oldum anlatamam Mevlânâ ve Yunus Emre gibi değerlerimiz bizim en derinlerimizdir. Onların şiirlerinden ilahiler besteledim. Mevlânâ’nın o güzel şiirleri için ayrı bir prodüksiyon içinde Sema ayini ve bale olmak üzere;  Yunus Emre’den de sahne prodüksiyonu düzenledim. “Hiçliğin dansı”nı iki balerin kızımız canlandırdı ve finalde harika bir Semah vardı. Kendi imkanlarımla sahneye koydum ve 50 temsil yaptık. Yunus Emre ve Mevlâna Rumî’nin sahneye koyduğum prodüksiyonlarım var. Senfonik enstrümanlarla tınladığını düşünerek elimden geldiğince her şeyi kendim yapmaya çalışmıştım. Tenor ve mezzosoprano partilerine, danslarına kadar.”

Bosna Hersek’te “Ayvaz Dede Şenlikleri” kapsamında 27-30 Haziran 2013 yılında gerçekleşen proje bize neleri anlatıyor? 

“Bir ben vardır bende benden içeru”: Yüzyıllar boyunca bilginin anlamı, değeri, işlevi, önemi, mahiyeti konusunda tartışıp durmaktadır. Yunus Emre “Gel Gör Beni Aşk Neyledi” eserinin oluşmasında bana ilham veren, beni kendisine çeken en önemli unsur Yunus Emre’nin kendini ve bütün insanları maddî boyutundan manevî boyutuna doğru, maddeden manaya, katı maddesinden şeffaf manasına doğru yükselmesini ister. Yunus Emre’nin sanatçı olması ve tasavvuf yönünün gelişmiş olması benim bu eseri yazmamın en önemli sebebidir. Yunus Emre’nin insanlara yaptığı “Yaratılanı hoş gören Yaradan’dan ötürü” çağrısı sevgi, hoşgörü ve ilahî aşkın göstergesidir. Yunus için şiir; umut eden, bu hayattan mutluluk bekleyen, Tanrı’nın öfkesine ve cezalarına değil, sevgisine ve af hazinelerine sığınan insanın sesidir. Yunus, sevgisiz, inançsız, umutsuz insan düşünemediği gibi bunlardan yoksun bir şiir de düşünmemiştir.

Bu eserde Yunus Emre’nin güzel şiirlerini ve edebe ve edebiyata önem vererek yazdığı şiirlerini ilahî formatında besteleyerek; tını, ses, ahenk bütünlüğünde enstrümanlarının kendi içindeki uyumuyla, gözlerde de ayrı bir renk katarak Semah ve bütün insanlar din, dil, ırk düşünmeden Taptuk Emre’nin Yunus Emre’ye “Hiç”, “Ol gel demesiyle, bilinmezliğe” ve “Hiçlik”e giden yol dünya nimetlerinden arınma dans gösterileriyle kulaklarda hoş bir seda bırakan şiirlerini bir tiyatro sanatçısı, ney kudüm, bağlama, çello, viyola, keman ve piyano eşliğinde yüreklerde yer eden bu doyulmaz esere sesleriyle hayat veren tenor Cumhur Böler, viyolonsel Beste Böler Şahin, viyola Arya Böler ve mezzosoprano İpek Böler farklı bir lezzet katmıştır. Eseri besteleyen, koreografisini hazırlayan, sahneye koyan, seslendiren opera sanatçısı İpek Böler, genç kuşaklara bu kıymetli eren ve edebiyat ustasını, dervişlerimizi hatırlamaları için bu eseri hayata geçirmiştir.”

Projenin misyonu, vizyonu, çalışma ilkeleri nelerdir? 

Misyonu: Eski derviş ve hak adamlarını gelecek nesillere tanıtmak. Edep ve edebiyata önem vererek yazılan şiirleri arya tınılarında seslendirmek, batı enstrümanları ile zenginleştirmek. Değişen dünyaya değişmeyen değerlerin yaşatılmasını sağlamak. Müziğin evrenselliğini her yere taşımak. Tasavvufu çağdaş anlamda da olabilirliğini sağlamak.

Vizyonu: Yunus Emre’yi ve şiirlerini gençlere çok sesli bir şekilde sevdirmek. Müziğe gönül verenlerle buluşmak. Yunus’un “Aşkı Rabbimi” her daim müzikle de olsa anmak, seslendirmek. İnsanlığı tekdüzelikten kurtarmak ve Yunus’un yolunda kulaklarının ve ufuklarının açık olmasını sağlamak.

Çalışma ilkeleri: Yunus Emre gibi dervişlerimizi müzikle, dansla tanıtmak. Toplumlar arasında köprü olmak. Toplumun müzikle sesi olmak. Müzikle öncü olmak, çağa ayak uydurarak Yunus Emre gibi önemli dervişlerimizi misyon ve vizyon yüklenerek tanıtmak.

Yol odur ki doğru vara 

Göz odur ki Hakk’ı göre 

Er odur ki alçak dura 

Yüceden bakan göz değil 

Yunus Emre çölde ilerlerken bir nergis çiçeği ile karşılaşır. Çiçeğe sorar:  Ya çiçek çölün ortasında ne işin var? Kim görür ki seni burada? Çiçek der ki: Sen gördün ya!

Sözleri Yunus Emre’ye ait olan: Çiçek, Deyu, Bir Kuş Gibi Kanatlandım, Ah Bahçemin, Ben Yürürüm Yane Yane, Dolap Niçün İnlersin, Aşkın aldı Benden Beni, Pir Sultan, Sensin Kerim şiirleri İpek M. Böler müzik ile aktarmış.

Yunus Emre’nin önemini nasıl dile getirirsiniz? 

Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk’ün İslam’a bakışını, Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk millet tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahîlere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetlerinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. Gerçekten de halktan bir olan Yunus Emre, değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibarıyla tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir. Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre’nin şiirlerinde edep, ahlak, hikmet, din, aşk gibi konuların hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur. Mısralarında didaktik ahlak telkinlerinde bulunan Yunus Emre, “gönül kırmak” konusuna ayrı bir önem verir ve “üstün bir değer” olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler. Yunus Emre’yi öne çıkartan bir başka önemli özelliği de şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. Yunus Emre’nin tasavvuf anlayışında dervişlik olgunluktur. Aşktır. Kavgaya, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, düşmanlığa, şekilciliğe karşı çıkmaktır.

Türkçenin bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yunus’un katkısı son derece büyüktür. Bu dil, Türk İslam Medeniyetinin o devirde taşıdığı bütün zenginliği içine alan ve aksettiren millî bir dildir. Türk halkının bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi bir şekilde verebildiği için de son derece samimi ve bizdendir.   Yunus Emre, sevgi felsefesini Türkçede en üstün manalar, en sade mısralar, en derin duygular, ince hikmetler halinde söylemiş örnek insan ’’İnsan-ı kâmildir.’’ 650 yılından bu yana halkımızın büyük çoğunluğu Yunus Emre’yi dilden dile, çağdan çağa emanet söz mücevherleri gibi birbirine aktarmış, hemen hemen herkes ya Türkü ya ilahî ya nefes veya vezin olarak birbirlerine milli miras olarak aktarmıştır.

“Beni bende demen, ben de değilem. 

Bir ben vardur bende, bende içeru.  

Beni benden alana ermez elim.”  

Çok enteresandır Yunus Emre yıllar önce bugünün kocaman kocaman egolarını görerek sanki söylemiş bu sözü. Bir ben daha olacaktır içeri, bir ben vardır benden içeru. Bu böyle gider, benden içeri, daha benden içeri. Sırdır artık en içeri.

Severim ben seni candan içeru. 

Yolum vardur bu erkândan içeru. 

Beni bende demen, bende değilim. 

Bir ben vardur bende, benden içeru. 

Burada ben; insanın bilincini, nefsini, bencilliğini anlatırken “benden içeru ben” insanın gönlünü, ruhunu, özünü, benliğini anlatır. Yani bir görünen yanım vardır sizlere gösterdiğim. Bir de kimsenin bilmediği yanım vardır tek benim bildiğim. Aradığını kendi içinde ara, bir yanım vardır,  bir tek benim bildiğim.  Tasavvufu yakından bilmek için Yunus’u yaşamak yeterlidir.  Onun yolu sevgi, onun yolu tevazu, onun yolu doğruluktur.

Hz. Mevlâna zamanlar içinde söyleştiği Yunus Emre’nin, “Severim ben seni candan içeri, bir ben vardır benden içeri.” şiirine bir rubai/dörtlük ile güzelleme yapmış.

Bir can var canında o canı ara! 

Beden dağındaki gizli mücevheri ara! 

Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara! 

Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara .        

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bizler de göründüğümüz gibi değiliz. Çünkü bir ben vardır, bir de ben den içeri vardır. Alt benliğimiz, derinlerimiz…  Sevgiyi, insanlığa yakışan her şeyin barındığı benliğimiz. Yani insanın olanca arılığı,  duruluğu ile gönlünü koyduğu her şey büyüyor, kutsallaşıyor. Bir anlam, bir güzellik kazanıyor. Yunus, yüzyıllar sonra bile gönülleri tutuşturabiliyor. Yunus Emre deyince yürekler ışıldıyor, kalpler yumuşuyor, yol gösteren oluyor. Dünya edebiyatında Yunus gibi doğru ve temiz dil kullanan bulamazsınız. Nice bilgeler geçti bu dünyadan, tahtlar devrildi gitti, unutuldu ama Yunus asla unutulmadı ve bu böylece asırlarca Yunus aşkı bu günümüze kadar geldi.  O ruhunun inceliklerini, sırlarını insanlara inanılmaz bir edep, haya ve zarafetle hissettirdi, duyurdu. Yunus’un gönlü sanki bir pınardır. En derin düşünceleri, en ince duygu ve heyecanları kolaylıkla dile getirmiştir. İnsanoğlu kendi içinde konuşan, sırlarla dolu sesini dinlemek suretiyle gerçeklere ulaşır. Yunus, manevi yükseliş ve arınmak için tevazu şart koşar. Kibri ve kibirli insanları sevmez, çünkü içlerinde taşıdıkları ulvî varlığı göremezler. Benliklerini aşamadıkları için daima huzursuzdurlar. İnsanı huzura, mutluluğa, sevgiye, dostluğa götüren tevazudur. Yunus Emre, insanın hakikati kendisinde aramasını ister. Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu der. İnsan ilahi gerçeklere sözle değil, içten duyma ve düşünme ile ulaşır. Tüm bedenimin ebedi yola ışık tutacak, aydınlatacak, duygulara varmasını ve sevgiye kocaman kucak açmasını dilerim.

“Gel gör beni aşk neyledi.”       

Anadolu’nun bereketli topraklarında yaşayan bu erenler, Anadolu’nun her yakasında ateş yakmış, her köşe baştan başa ruh meşaleleriyle donanmıştır. Yunus’un elinde şiirin feneri, yüreğinde kocaman hak aşkının billur feneri. Yunus derki “Âşıkların nasibi inlemektir, aşıkların göz pınarı durmadan akar, dillerinden hicran damlaları dökülür.” Şimdi bu aşk kahramanı Yunus’un, gül bahçesinden ıtırlar koklamak istiyoruz ve bu çiçekleri gönlünde bir dilim aşk ateşi olanlara birer demet vermek tek emelim.  Aslında aşk devamlı bir ateş, bir ıstıraptır, bu gönül ateşi ki  “Ben yürürüm yane yane” demiştir. Yunus’un ilk ve en mühim vasfı, hak âşığı olmasıdır. Yunus, aşk yolunu yol edinmiştir. Aşk,  onun hayat felsefesini meydana getirmektedir. Ona göre insan geçici ve kalıcı varlık sıfatlarını birlikte yaşamaktadır. İnsan, geçici ve fani vasıflarını bırakıp kalıcı olanlarla yaşamalıdır. Allah’a ulaşmanın yolu, insanın yeryüzündeki kötülüklerden, çirkinliklerden, çiğliklerden arınması nefsini yenerek benliğini öldürmesiyle, kendini ilahi aşka vermesiyle sağlanabilir. Âşık ister halk âşığı olsun ister hak âşığı olsun, sonuç değişmez. Aşk her halükârda vuslatta hiç olmanın arzusuyla yanıp tutuşmaktır. Aşkın, ilahî tasavvufî boyutunda ise Yunus Emre şöyle demiştir:

Ben Yürürüm Yane Yane 

Aşk Boyadı Beni Kane 

Ne Akilem Ne Divane 

Gel Gör Beni Aşk Neyledi. 

Gah Eserim Yeller Gibi 

Gah Tozarım Yollar Gibi 

Gah Akarım Seller Gibi 

Gel Gör Beni Aşk Neyledi. 

13. yüzyıl dervişlerinden Yunus Emre, bu şiirinde Allah sevgisini işlemek istemiştir. Tasavvuf anlayışına göre, insanın dünyadaki görevi Allah’a ulaşarak onun varlığında yok olmaktır. Yunus Emre’nin yane  yane aradığı,  acı çektiği, Hakk’a varmakta aşkı aramaktı. Akıllı veya deli olmasının onun için bu dünya halleriyle ilgisinin olmadığını göstermektedir.Tamamıyla tasavvuf düşüncesi içinde yazmıştır bu ilahiyi, şiiri. Tasavvufta mutlak sevgili ve dost Allah’tır. Allah’ın dışında her şey geçicidir. Şiirdeki ‘’Aşk‘’ Allah aşkıdır. Her şey Allah’a ulaşmak içindir. Bu şiiri yazma nedeni Allah’a aşkını anlatmak ve tasavvufu geniş halk kitlelere yaymak, ulaştırmaktır. Dolayısıyla son derece yalın ve sade bir dil kullanmıştır. Yunus Emre, sevgiyi Allah ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık bir eğilim diye anlar. Aşkı, Kur’an‘a tabi olarak yaşayan Yunus’a göre insan geçici ve kalıcı varlık sıfatlarını birlikte yaşamalıdır.  Allah’a ulaşmanın yolu Yunus’a göre; insanın yeryüzündeki kötülüklerden, çirkinliklerden, çiğliklerden arınması, nefsini yenerek benliğini öldürmesiyle kendini ilahi aşka vermesiyle sağlanabilir. Yunus Emre, hem tasavvuf edebiyatının en büyük temsilcisidir, hem de halk ve divan edebiyatları dahil bütün Türk edebiyatının en yüce şairlerindendir ve Türk tasavvuf edebiyatına kendi damgasını vurmuştur. O kadar sade, o kadar içli, o kadar derin şiirler yazmak hemen hemen kimseye nasip olmamıştır. İlahî aşkın potasında eriyen Yunus, bu cihan bahçesinde mukaddes kudretin dilbestesi olarak çağlamıştır. Aslında tasavvuf ehlinin yolu bu değil midir? Hepsinin de dostu, gerçek dostu yüce yaratıcı olmamış mıdır? Gerçek tasavvuf ehli aşıktır. Maşukları da iyilik ve güzelliğin sahibi külliyen, mutlaka kudretin onda olduğu Allah’tır. Allah’ın manevi göz ile, iç duygular ile idrak etme coşkunluğunu, şiir ile, zikir ile sema ile arttırmaya çalışmışlar. Bu tarz üzere çalıştıkça daha çok sevmişler, daha çok âşık olmuşlar ve daha çok meşk etmişlerdir. Bu âşıklar, aşk ve sevgi vasıtası ile kâinatın nâzımı ve hâkimi olan ilahi kudrete yükselerek ona olan aşkından ne hale geldiğini anlatır. İlahi aşk, acıda tatlıyı, gözyaşında saadeti tatmanın sırrıdır. Yunus’un hayat yolunda yalnız Allah vardır. Aklı, dili, eli, ayağı, her şeyi, O’na dönüktür. Kendi yoktur ortada. Allah’tan aldığını Allah’a verir. Tasavvuf yolu da bundan başka nedir ki. Sultanlar Sultan’ına kul olmanın, bende olmanın, yolunda gönlün aşk ateşiyle tutuşturmanın adıdır Yunus’ta aşk. Yunus Emre’nin Allah’ı tanımak nefsi tanımakla olur, Nefsini bilen Rabbini de bilir. Dünya hayatı sınavdan başka bir şey değildir der.“

Yunus Emre’ye saygı ile…